yazı

HATIRLAMA: MILANO, ISOLA’DAKİ ‘FIGHT SPECIFIC’ PROJESİ HAKKINDA
Bert Theis, Vasıf Kortun

Çeviri: Sarp Özer

Aşağıdaki tartışma, Bert Theis ve Vasıf Kortun arasında 4 Nisan 2007 tarihinde Milano’nun Isola semtinde gerçekleşti. Konuşmada gelişen Sanat Merkezi, yerel kentsel dönüşüm süreci ve projenin şekillendiği politik iklime değinildi. Bert Theis ve Isola Art Center 10. İstanbul Bienali katılımcıları arasındaydı. Tartışma Farini Caddesi (Via Farini) ile işgal edilen fabrika arasında bir yürüyüş esnasında yapıldı.

Bert Theis: “Isola” isminin kökeni mahallenin diğer bölgelerden ayrılmış olmasından gelir. (It.”ada”). İkinci Dünya Savaşı sonrası kentsel dönüşüm sürecinden geçmeyen Milano’nun merkezine yakın sayılı mahallelerden biri olmasının da nedeni, yine şehir merkezinden nispeten ayrık olmasıdır. İçinden büyük caddeler geçmediği için daha az trafik var ve mahallenin karma işçi sınıfı karakteri değişmedi. Bir bakıma şehrin içinde bir köy gibi. Gündelik yaşam kalitesi çok yüksek çünkü ne ararsanız beş dakika yürüme mesafesinde bulma imkanınız var. Aynı zamanda birden çok metro istasyonuna oldukça yakın. Burası hakkında bilinmesi gereken en önemli şey, buranın her daim işçi ve zanaatkarların mahallesi olduğu. Eskiden Milano’daki antifaşist eylemlerin merkeziydi. Mesela faşizm döneminde komünist partinin gizli karargahı buradaki bir ayakkabı fabrikasıymış. Propaganda malzemelerini ayakkabı kutularında saklayıp dağıtırlarmış.

Vasıf Kortun: Peki fabrikalar birer birer kapandığından bu yana ne gibi gelişmeler yaşandı?

BT: Çok yavaş bir değişim yaşandı. Yeni orta sınıflar geliyordu; mimarlar, tasarımcılar… Şu anki durumda mutenalaşma hala aşırı bariz bir noktada değildi. İlginçtir ki faşist dönemde faşist hükümet, bölgenin sosyal dokusunu değiştirmek amacıyla orta sınıf için konutlar inşa etmeyi denemiş. Meşhur İtalyan mimar —Giuseppe Terragni— bölgede birçok bina inşa etmiş. Modern binalar. Fakat pek bir şey değişmedi. Bugün zanaatkarlar hâlâ burada —işçiler— bir de benim gibi yeni gelenler. Ben taşınalı on iki yıl oldu.

VK: On iki yeterli. On iki yıl gerçek bir semt sakini olmak için kâfi.

BT: İkinci Dünya Savaşı sonrası belediye, Isola’nın korunmuş karakterini yok etmeye çalıştı. Burada büyük projelerin hayata geçirilmesi kararlaştırıldı. Bir otoban bağlantı yolu planlandı. Yolu kent merkezine bağlayabilmek için birçok plan ve proje geliştirdiler. Ancak halk bu projelerin hiçbirinin gerçekleşmesine müsaade etmedi. Mesela iki gökdelenin yakınındaki büyük köprü hiçbir yere bağlanmıyor. Bir otoban gibi tasarlanmıştı ancak rahip bile karşı çıktı. Milano’da bir yerin büyük kentsel dönüşümlerden etkilenmemesi çok ender rastlanılan bir durum. 2001 yılında bölge için yeni bir kentsel plan ortaya kondu. Şimdi de yürüdüğümüz bu caddeyi kullanmak istiyorlar. (Via Volturno) Neredeyse hiç trafik olmayan bir yerde, mahalleyi ve açık alanı keserek doğrudan kent merkezine giden bir yol oluşturmak için… İş bu raddeye gelseydi felaket olurdu, çünkü buradan binlerce araba geçebilirdi…

VK: Aynı zamanda mahalleyi de bölecekti…

BT: Tabii mahalle de. Vaziyet tamamen farklı olacaktı. Mahalledeki yegane park da yitip gidecek, üzerine inşaat yapılacaktı.

VK: Peki önceden burayı veya karşı tarafı kullanmaya teşebbüs ettiklerinde neler oldu? İnsanların bunu durdurduğunu söylemiştin. Organizasyonun temeli neye dayanıyordu?

BT: Hemşehriler, dernekler, mimarlar ve siyasi partilerce yürütülen yeni hareketler vardı. Belediyenin kentsel gelişim standartlarını ihlal ettiği gerekçesiyle yasal süreç başlattılar.

VK: Yani yasal yollardan da mücadeleyi kazanıyorlardı…

BT: Evet. Halihazırda devam eden, kent yönetimine karşı açmış olduğumuz beş dava var. Bunu hep birlikte yaptık. Bu süreçte avukatlık ücretini ödemek için yapıtlarımızı sattık. Gerekliydi, çünkü bir şeyleri durdurabilmek için elimizdeki seçenekler sınırlıydı. [Isola Art Center’in şu anki yerine varıyorlar] Burada çoktan başladılar. On dört katlı bir plaza inşa etmek istiyorlar. Dolayısıyla aşağı yukarı yüksekliği bu yapının iki katı fazlası olacak, inşaat tamamlanırsa da tüm manzarayı kapatacak. Ve burası Milano’da ufuk çizgisini görebileceğiniz yegane yerlerden biri. Başlangıçta bunu yapan birden fazla özel İtalyan şirketi vardı. Ancak şehir yönetimi, Teksas (Hines) merkezli bir Amerikan emlak firmasından, İtalyan gayrimenkul şirketi Ligresti ile birlikte buradaki bütün dönüşümü planlamasını istedi. Yani arsayı veriyorlar ve Amerikalılar da parayı ve mimarları getiriyorlar – mesela, Arjantinli-Amerikalı mimar Cesar Pelli tarafından tasarlanan büyük bir gökdelen dikecekler. Louvre piramidini tasarlayan I.M. Pei’nin tasarımı bir başka büyük gökdelen daha olacak. Burada süreç hâlâ ilerliyor, bu yüzden henüz hikayenin sonunu da görmüş değiliz.

2001 yılında burada çalışmaya başladığımızda, dediğim gibi, birkaç küratör ve sanatçıyla, yeni planlanan sokağa karşı sembolik bir bariyer olması niyetiyle yüz metre uzunluğunda çit dikip beyaza boyadık. Elbette sembolik bir bariyer hiçbir şeyi engelleyemez. Bu yüzden çevresinde sosyal ve politik birer bariyer daha inşa etmek zorunda kaldık. 2002 yılında şehre ait olan bu binaya girdik ve üst kata yerleştik – Burası 1.500 metre kare.

VK: Bu binanın yıkılması radikal bir değişime yol açar, çünkü mesele yalnız bina değil, böyle bir şey aynı zamanda ilerleyen zamanlarda olacakların da habercisi olacak. Peki, statü olarak siz hâlâ işgalci konumunda mısınız?

BT: Kendimizi “normal” işgalciler olarak görmüyoruz. Kamuya ait, halka açık bir binaya bakıyoruz. Fabrika kapandıktan sonra şehir yönetimi binanın bir kısmını zanaatkârlara ve derneklere kiraladı. Ve bunlardan biri de bir marangoz ve üst kat için ödeme yapmadan 23 yılı aşkın bir süredir kullandı. Yani yasal olarak 20 yıl sonra “bu benim” diyebilirsiniz. Bunu üç hafta önce onunla yaptık. Ve yaptığımız sözleşmeye göre burayı bir sanat projesi için kullanmak üzere bana verdi. Kitaba göre resmen her şeyimiz tam, bizler işgalci değiliz. [Theis, şehir ve bina için öngörülen planları gösteriyor]

Sol tarafta gördüğün… Belediye binası için ortaya atılan ilk fikirdi. Şimdi karşılığında arazi vererek yerine bu binaları inşa edecekler. Çünkü şu an olduğumuz yer ve iki park şehre ait. Karşı tarafta kalan arazinin sahipleri ise özel şirketler. Yani bunu yapmak istiyorlarsa… Karşılığında araziyi vermeliler. Onlara net bir şekilde “vermeyin” dedik. Bırakın ne inşa etmek istiyorlarsa kendi arazilerinde yapsınlar. Bu çizim binayı —hem içini hem de dışını— nasıl değerlendirmek istediklerinden çıkardığımız bilgilere dayanıyor. Asıl şaşırtıcı olan şeyse, 2003 yılında, mahallenin tamamı tarafından imzalanan bir belge var. (mahalli derneklerin, esnafın, okulun ve rahibin imzaladığı) Bina ve parkları koruyarak bir güncel sanat merkezi kurmak için… Bunun tam olarak ne anlama geldiğini bile bilmeden. Geçtiğimiz yıllarda yaptıklarımızı kıstas alarak bunun iyi bir şey olduğunu ve topluluğun mücadelesine faydalı olabileceğini anladılar.

VK:  Çünkü potansiyel olarak bir güncel sanat merkezinin yol açabileceği mutenalaşma çok daha…

BT: Evet gerçek tehlike de bu! Hines’in pazarladığı yeni proje için parklardan vazgeçmeyeceğimizi bildirdikten sonra “Tamam, size bir şeyler verelim. Yolun yarısını alalım ve bloğun da yarısını size bırakalım. Karşılığında biz de 90.000 metre küplük inşaat yapacağız ve anlaşma sağlanırsa bu bina üzerinde de gökdelen olacak”—civardaki istasyonun kulelerinden bile daha yüksek.

Bu proje, Stefano Boeri’nin mimarlık bürosu Boeri Studio tarafından tasarlandı. Bir bakıma, Amerikalılardan işin orta yolunu bulması için aldı ve işe başladığında elbette onunla teklifimizi sebep ve gereklilikleriyle birlikte tartıştık: uzlaşmaya varabileceğimizi umuyorduk. Ama projeyi gördüğümüz zaman [projenin resmini gösteriyor]…. Mahalle sakinleri “hayır, imkansız, çünkü park bu konutların özel bahçesine dönecek” diyerek karşı çıktılar. Şu an parklar arasında açık bir alan var—insanların yolu kesilecek. Böylesine anıtsal bir heykel-yapının inşaatını asla istemedik, çünkü mutenalaşmanın er ya da geç gerçekleşeceğinin görsel delaleti olurdu. Durduğu yerden mahallenin kesin olarak değiştiğini kanıtlayan bir simge haline gelecek. Kısaca durumun aslı böyle. Bu noktadan itibaren, şuraya kadar her yeri değiştirecekler. İşin başında bu projeye “Moda ve Tasarım Şehri” diyorlardı. Tabii bariz bir şekilde moda endüstrisi bu işe yanaşmadı. Armani, Prada… Herkesin zaten kendi binası var ve kendilerini bir moda gettosuna kıstırmayacaklar. Şimdi projenin ismini değiştirecekler fakat inşaat devam edecek. [Eline bir broşür alır] Bu OUT (Kentsel Dönüşüm Ofisi) 2002 yılında benim inisiyatifimle başlayan, içinde mimar ve sanatçıların olduğu bir ekip çalışması. Mexico City’de bir ofisimiz daha var. Santa Maria la Libera adında başka bir mahalle üzerinde çalışıyorlar. Buradakinden farklı bir sorun ama irtibattayız, kısacası birlikte çalışıyoruz.

VK: İki ofis açma kararınızın sebebi nedir?

BT: Kendiliğinden oldu. Başlangıçtan beri burada bizimle birlikte çalışan bir mimar Meksika’ya döndü ve kendi başına başladı.

VK: Şartlar gerektirmiş olabilir.

BT: Evet. Ayrıca, asıl ilginç olanın çalışma yöntemimiz olduğunu düşünüyorum. Yalnız yerelde değil, birçok farklı konumda da işe yarayabilir. Mesela mahalle sakinlerinin kendilerini ifade etme ihtiyacını karşılamak için illüstrasyon yapan bir tasarımcımız var. Büyük şirketlerin ne istediklerini göstermek için büyük imkanları var. Biz de kendimizce aynısını yapmaya çalışıyoruz. Diğer taraftan sergiler haricinde burayı kullanan başka çalışma grupları da var. Bir tanesi Milano merkezli Pistoletto Vakfı’ndan Love is Difference, Millepiani’den felsefeciler, Osservatorio in Opera ve diğerleri. Şimdilerde sanat okullarında okuyan genç fotoğrafçılar da buraya gelip çalışıyorlar. Herkesin farklı şeylerle uğraştığı karma birçok grup burayı kullanıyor. Bu bir kollektif. Hatta artık semtteki dernekler de burada toplanıyorlar çünkü bir araya gelebilecekleri başka bir yer yok. Onlarla birlikte “Forum Isola”yı kurduk. Üzerinde çalıştığımız projenin amacı sadece sanat etkinliklerine dönük olmayan, aynı zamanda mahalli faaliyetlerin de gerçekleşeceği bir tür yeni sanat merkezi kurmak. Mesela önümüzdeki hafta Tomas Saraceno ile yeni bir proje yapıyoruz. Mahalle sakinleriyle birlikte büyük bir sıcak hava balonu üretmeyi teklif etti. Kapı kapı dolaşıp herkesin naylon torbalarını toplayacağız. On gün içerisinde bu torbaları birbirlerine yapıştırıp uçuracağız. Aynı zamanda mahalledeki okulda çocuklara sıcak hava balonu yapmayı öğretmek için atölye çalışmaları da düzenliyoruz. 

VK: Fakat bunların hepsi yapısal fonlama gerektirir. Demek istediğim, bu kadar iş nasıl yürüyor?

BT: Temeli gayrete dayanıyor. Gayret, coşku ve dayanışma sayesinde. Sadece iki kez fon aldık: Bir kez Milano Belediyesi’nden “The People’s Choice.” yarışmasının ödülü olarak sergi ve katalog için, bir kez de web sitemiz için American Center Foundation’dan. Aslında bu şekilde çalışmanın mümkün olduğunu düşünüyorum, çünkü çevremizde bir şeyler yapmanın doğru yolunun bu olduğunu düşünen çok fazla kişi var. Yani bu kurumsal bir proje olduğu kadar sanatsal ve sosyal de bir proje. Şu an bu binayı yitirme riskiyle karşı karşıyayız fakat altı yıl içerisinde kurduğumuz ilişkiler sayesinde her şartta proje devam edecek. Burayı bizden aldıklarında dışarıya çadırlar kurup yine devam edeceğiz. İstanbul için aklımda olan da biçim olarak bu yapı gibi uzunlamasına, ancak daha küçük bir alan inşa etmekti, bir bakıma çadır gibi. Böylece İstanbul’da da Isola Art Center olacak. Yani artık sabit bir binaya bağlı kalmak yerine bir konsepte dönüştü. Bundan böyle sanatçı ve küratörleri burada çalışmak için davet edebiliriz. Mesela Evelyne Jouanno ile Çeçenistan’daki Emergency Bienali’ni yaptık. Aralıkta da Kantonlu sanatçılarla büyük bir sergimiz oldu. Buraya gelmek için Çin’den fon buldular. Sanatçıları evlerimizde misafir ettik, mahallede yaşadılar. Yani her şey gerçekten de yerel, son derece buraya özgü şekilde. Burası artık Milano bile değil, Isola mahallesi ve dünyanın geri kalanı: Çin, Meksika… Yaptığımız şeyi nasıl temsil edebiliriz diye düşündük. Düşündüm de, söylediğim gibi, projede çalışan çok fazla insan var, o kadar çok grup var ki ve bu insanlar birbiriyle tanışmadılar bile. Bu yüzden nasıl çalıştığımızı anlatsın diye ekibin fotoğraflarını/portrelerini yapmak istiyoruz. Bu olasılıklardan biri. Aynı zamanda video dökümantasyonu da tutuyoruz. Bir başka açık uçlu fikir de doğrudan şehrin bu kısımlarıyla ilgili. Şu an öyle bir durumdayız ki önümüzdeki açılışa on gün kaldı. Güneş enerjisiyle çalışan balonu yapacak olan Tomas Saraceno çoktan insanlarla tanışmak için buraya geldi bile. Flyingcity grubundan Koreli mimarlar da bölgede çalıştılar. Isola’nın nasıl dönüşebileceğine dair yaptıkları dokuz model de sergide olacak. Serginin adı “SituazionIsola”. Sebebi ise serginin diğer küratörleri Maurizio Bortolotti ve Marco Biraghi yaptıklarımızın sitüasyonist uygulamalar olarak tanımlanıp tanımlanamayacağını merak ettiler. Situasyonist kavramlardan hâlâ hangilerinin geçerliliğini koruduğunu ben de merak ediyorum. Birçok kez taklit edildi veya yeniden kullanıldılar. Fakat belki bazı bilgiler hâlâ faydalı olabilir. Bu sergiden sonra ise küratörlüğünü Katia’nın yaptığı mayısta açılacak bir sergi için Bulgaristan’dan iki sanatçı gelecek.

Katia Angeluova: Şu an gerçekten de güç bir durumla karşı karşıyayız, çünkü bu projeyi yapıyoruz fakat mekânın akıbeti belli değil.

VK: Yani durum bu kadar acil?

BT: Sonradan öğrendik ki Milano şehir yönetimi Amerikalılarla arsaya karşılık mukavele imzalamış fakat anlaşmanın geçerlilik kazanması kent meclisinin binayı tahliye edebilmesine bağlı. Bu durum, binayı boşaltmaları için zanaatkarlar üzerinde çok büyük bir baskı yarattı. Gitmeleri için para teklif ettiler, nitekim birçoğu da gitti. Hareketi bölen bazı derneklere ise başka mekânlar —alternatif alanlar— teklif ettiler. Onlar da son hafta ayrıldı. Şimdi bir problemimiz de alt kattaki bazı alanların Afrikalı uyuşturucu satıcıları tarafından işgal edilmesi. “Binayı yıkmamız gerekiyor, tehlike arz eden yasadışı faaliyet var” bahanesiyle bu durumu binanın kapatılmasına yasal dayanak olarak kullandılar. Durumumuz böyle. Bu yüzden şehir meclisi elbette bu durumundan istifade ediyor. Ayrıca, mahalle artık dayanamayacak noktaya geldi, birçok insan bu kadarı yeter diyor. Buradaki durumun değişebileceğini hayal edemiyorlar. Başka türlü olabilirdi. Şu an üzerinde çalıştığımız şeylerden biri de alanın başka türlü olabileceğini göstermek. Elimizdeki görsellerle, bu ihtimallerden biri gerçekleşseydi nasıl olurdu göstereceğiz. Biz başka tahayyüller üzerinde çalışıyoruz, çünkü şu an insanların gördüğü tek şey gösterişli gökdelenler. Biz de buna karşılık vermeye çalışıyoruz.

 

*İlk Platform Garanti web sitesinde Nisan 2007’de yayımlanmıştır.

Not 2009: Röportajdan bu yana, Isola Art Center’in varlığını sürdürmeyi umduğu bina, yeni gökdelen inşaatları için şehir meclisi tarafından yıkıldı. Gayrimenkul ve emlak ofisleri ile sağ yönelimli belediye meclisi, fabrika binasını yıkıp, yeşil alanları çitleyerek muhalefeti susturabileceğini umdu. Fakat kamu mekânı için sekiz yıldır süren dayanışma ve mücadele güçlü bir topluluk yarattı. Isola Art Center kaldığı yerden bölgedeki özel ve kamuya açık yerlerde sergi, konferans ve toplantılar düzenlemeye devam ediyor. Bir yandan faaliyetleri için alternatif alanlar arayan merkez bir diğer yandan da bölgedeki dükkanların kepenklerini sergi alanı olarak kullanıyor. Neticede bu sabit bir binası olmayan bir sanat merkezi. Mahkeme, 2009 yılının Ocak ayında Ligresti’nin alışveriş merkezi inşaatı için ikinci defa durdurma kararı verdi. Yakın zamanda başka mahkemeler de yürürlükte olan diğer davalar hakkında hükümlerini açıklayacaklar. Gelişmeler fiilen Garibaldi-Repubblica bölgesinin dönüşüm sürecini sona erdirebilir. İhtilafa dair son söz henüz söylenmiş değil.

Vasıf Kortun.