yazı

HIZ, HAZ, SÜRTÜNME
Deniz Kırkalı

Mikro çeteler, hızdan, arabanın kendi etrafında veya başkasının belirlediği çizgilerin içerisinde dönmesinden ve çıkardığı her türlü sesten büyük haz duyan amatör sürücü topluluklarına verdiğimiz isim. Benim değil aslında, Burak’ın. Ama bu kelime benim lügatımda (ve yazımda) Burak’ınkinden daha genişçe bir yer edindi kendine. Gaza bütün kuvvetiyle basan ayağın yol açtığı ses, duman ve arabanın kontrolsüz salınımı bende hazdan ziyade kaygıya, mide bulantısına, bir şeylerin boşa harcandığı ve bu esnada kişinin veya nesnenin kendi işleyişine veya çevresine zarar verebiliyor olduğu durumlarda yaşadığım o tanımsız hisse yol açıyordu. Sanırım ilk başta benim haz arayışlarım için fazla eril buldum bu aktiviteleri. Rekabet ise hiçbir zaman güvenli hissettiğim bir alan olmadı.

Sınırların varlığını ve sarsılmazlığını sorgulatmak veya buna karşı çıkmaktan ziyade sınırların daha çok altını çizen, belki de sınırları zorluyormuş gibi görünürken kendi çaresizliğini haykıran insanlardı ilk başta mikro çete mensupları. Rasyonel beynim amaç kelimesiyle çıkageldi kısa sürede. Bu amaçsız hareketler, hiçbir yere varamama ama sonsuz bir çaba içerisinde içten içe yanma/tutuşma/tütme hâli. Bense arabanın motoruna daha yakın hissediyordum. Isınıyor, zorlanıyor, boğuluyor, tuhaf sesler çıkarıyor, anlamlandıramıyordum.

Sonra Sabit Değişiklikler, Dinamik Aralıklar başlıklı işin kapsadığı videolardan aldığım estetik haz devreye girdi. Daire serisinde kendi etrafında dönen arabanın aynı eksendeki iki tekerleğinin farklı yarıçaplar ortaya çıkarması, arabada bir sağa bir sola kendi erilliğinin haddine düşmeyen bir şekilde salınan asker künyesi, bu arabanın dairesel hareketinin Doğru serisinde yer alan çekicinin video karesini ortadan ikiye kesen lineer gidişatıyla olan tuhaf devamlılığı ve Eğri serisindeki cam küreden dünyayı tersten izleme hâli. Bunlar bana haz veriyordu. Sonra sorular belirdi.

Bu mikro çeteler ile ortak noktalarım(ız) neler? Aynı karenin, aynı eylemin, aynı amaçsızlığın içerisinde farklı bitmek bilmez çabalamalarda belki de ortak bir haz mı yakalıyoruz? Hem mikro çete mensupları, hem pedallarını zorladıkları arabalar hem de ben (biz?) aynı amaçsız ve yarı kontrollü salınım içerisinde bir yerden başka bir yere ulaşmayı düşünmeden enerji mi harcıyoruz? Bir yere varmıyor olduğumuzda da sabit olmadığımız bilinciyle hareketin kendisini, değerini, başarısını yalnızca hislerim üzerinden ölçemeyeceğimin farkındayım. Dolayısıyla bu sorulara cevap aramaktansa bu soruları çoğullaştırmaya yöneliyorum.

Mikro çetelerin haz kültürüyle benimki birbirinden çok da uzak değil belki de. Oyun oynamayı seviyoruz mesela. İz bırakmak istiyoruz. Belirli bir noktadan başka bir noktaya varmayı düşünmeden de var oluyor olmanın değerini sık sık unutuyoruz. Ufka doğru yol alış (ve alamayış) farklı bir varoluş biçimi olarak duruyor karşımda. Hareket ve hareketsizlik arasındaki sürtünme anları aslında her zaman başka bir şeye, ısıya yol açar. Tekerleklerin hızla dönüşüne rağmen sabit kalmak illa ki trajik bir olay mıdır? Burada hız, haz ve sürtünme kelimelerinin erotik bir aradalığını da düşünmeden edemiyorum.

Aynı çizgilerin üstünde dönen araba oluşturduğu sınırları devamlı ve aktif kılıyorsa, üretim ile saplantılı hâllerimiz ve onun içerisindeki çaba ve devinim, kendi yarattığımız sınırlarımızı tanımlar ve güçlendirir hâle mi geliyor? Öyleyse benim sınırlarım neler? Bedenimin ve anlamlandırabildiklerimin sınırları ne? Eğer derinin bittiği yer bedenin sınırı ise —ki öyle olduğunu düşünmüyorum— arabanın çizgilerin dışına salınmasıyla veya bedenin sınırlarının zorlanmasıyla nasıl bir aradalıklar veya yeni haz alanları yaratıyoruz? Sınırları aşıyor muyuz, yoksa bu da bir illüzyon mu? Bedenimizden taşıyor muyuz? Hareketin ve devinimin varlığı kat edilen mesafeye dair bir şey söylemiyor; hareket yalnızca sezilebiliyorsa, hareket etmeye veya sürtünme anlarını kovalamaya devam etmek mi aslında üretim veya pratik dediğimiz? Devamlı salınım içerisinde ortaya çıkan gerilime zıt kuvvetler uygulamak, direnmek anlamına mı geliyor? Yeterince direniyor muyuz? O hâlde nihai son, teslimiyet mi? Arabadaki cam kürenin denge arayışı gibi, belki de sabitlik korkusu ve reaktif yatkınlıklar ile zaten var olan hareketten uzaklaşıyor muyuz? Benim parçası olduğum mikro çeteler, haz/oyun alanlarının sınırlarını nasıl belirliyor ve ne kadar zorluyor? Yeterince zorluyor muyuz?